FB Yandex

Gerçek İsmi Artin Agopyan
       
Basit bir kişi, başarısız bir üniversite öğrencisi iken, 1978 yıllarında apo'nun üç kişiyle bir örgüt kurup, dışardan bu kadar destek görmesini aklınız alıyor mu?.. Bu dil bilmez, yol-yordam bilmez taşralının, Alman parlamento heyetleriyle görüşmesini, Yunan diplomatları ve istihbarat elemanları tarafından Kenya'ya kaçırılmasını nasıl
izah edebilirsiniz ki?.. Bizim mason / dönme basının Artin Agopyan'ı "apo" diye yıllardır şişirdiği malûm... Ama Yalçın Küçük, Doğu Perinçek gibi yazarların, hattâ milletvekillerinin gidip ziyaret ettiği pkk kamplarını, terör stratejisini, iki dediği birbirini tutmayan bu durgun zekâlı herifin plânladığını mı sanıyorsunuz? Bütün olay, ASALA eliyle 1973'den beri yürütülen Hıristiyan Ermeni terörünün, artık dünya kamu oyunda tepki çekmeye başlaması, Batılı emperyalist devletlerin yeni bir kuklaya ihtiyaç duymasından kaynaklanmıştır... Bu öyle bir kukla olmalıydı ki, ne Hıristiyanlar, ne Batılılar göze batsın!.. Tam tersine, hem Türkiye mesgul edilsin,
hem de Türklerle Kürtler birbirini kırsın!.. Ustelik Türkiye'nin Suriye, Irak, İran, Filistin, Libya gibi müslüman devlet ve topluluklar ile arası bozulsun!.. Müslümanları öldüren, kendi insanına zulmeden bir duruma düşsün!.. İşte pkk lideri apo diye bilinen, o camlı bölmenin arkasında zavallı bir tavırla oturan Artin Agopyan'ın hikâyesi!..
Bunu kim ortaya çıkardı biliyor musunuz?.. 31 Mayıs 1999 günkü duruşmada söz alan bir şehit babası!.. Başbağlar katliamında oğlunu kaybeden Ahmet Beşkardeş, Artin Agopyan'a hitaben, kırmanç (Kürt) ağzı ile "ez kırmanç im" diye başlayıp "sen Kürt değilsin, Ermenisin!.. Eger Kürt isen, ben şimdi seninle Kürtçe konuşuyorum, bana Kürtçe cevap ver!.." dedi!.. Ve tabii hiç bir cevap alamadı!..

Kürtleri bağımsızlığa kavuşturacağını iddia edip, Türkten çok Kürt öldüren, sözde Kürt "gerilla" kamplarında Türkçe eğitim yaptıran Abdullah Öcalan takma adlı Artin Agopyan, gerçekten Ermeni idi, ve Kürtçe bilmiyordu!.. Böylece "apo" diye bilinen kaatilin aslında Ermeni olduğu kendi yüzüne haykırıldı, ve kayıtlara geçti!
Hemen eklemek isteriz ki, bizim Kürt diye bildiğimiz vatandaşlarımız, bu terör furyasınin ortaya çıkışına kadar kendilerine "Kürt" demezlerdi!.. Hâlâ da çoğu o kelimeyi kullanmaz... Kendini Kırmanç, Zaza, Dersimli, Tatar uşağı olarak adlandırır. Boy ve aşiret adlarını kullanır. Bu da Avşar, Karakeçili, Türkmen demekten farksızdır.

Yaa işte böyle!.. Duruşmanın en önemli iki olayından biri bu tesbit iken, bizim mason / dönme medyada gene alt sıralarda yer aldı... Bazı televizyonlar bu konuyu yansıtmak yerine, "size şimdi çok önemli bir olay göstereceğiz," diyerek apo'nun "gözlük kullandığı" sahneleri yayınladılar!..

Baş terörist ülke A.B.D.'nin ünlü televizyonu C.N.N. ne yaptı, biliyor musunuz?.. Ne bu Kırmanç Türk köylüsünün tesbitini yayınladı, ne de Artin Agopyan'ın Batılı ülkeleri suçlayan ifadelerini!.. Kısaca "apo yaşamasına izin verildiği takdirde ülkede barışı sağlıyacağını söyledi," dedikten sonra,

- "Şimdi Türkiye'ye sokulmayan Abdullah Öcalan'ın avukatına bağlanıyoruz," anonsunu yaptı!.. 
Allah Allah!.. apo namlı Ermeni kaatilin zaten Ermeni mi, Kürt mü olduğu belli olmayan hain nitelikli 100 tane avukatı var!.. Bunlar sırayla arz-ı endam edip, kendilerine göre bir "şov" sergiledikten ve Türk devletini suçladıktan sonra, dâvâdan çekiliyorlar!.. Üstelik bizim mason / dönme medyada uzun uzun beyanat veriyorlar,
istedikleri reklâmı yapıyorlar!.. "Kimmiş ki, bu yurda sokulmayan avukat?" demeye kalmadı, bir Hollandalı bayan ekranda göründü... Efendim, bu Hollandalı kadın Apo'nun avukatıymış!.. Çok istemiş, gelip dâvâyı üstlenmeyi ama, zalim Türk devleti kendisini yurda bile sokmamış!.. Savunmasi böylece kısıtlanan(!) kaatil Ermeni,
eğer mahkûm edilirse, yanlış karar alınmış olacakmış!..

Gördünüz mü, büyük müttefikimiz, sâdık dostumuz Amerika'nın kurduğu tezgâhı?.. Bunca muhabirine rağmen, Türk kanunlarına göre, sanıkları ancak Türk barolarına kayıtlı avukatların savunabileceğini bilmiyormuş gibi yapıp, Türk Devleti'ni suçluyor! Arkasından C.N.N. spikeri, bir Türk gazeteciye (hadi o salağın adını vermiyelim de rezil olmasın),

- "apo'nun beraat etme ihtimali var mı?" diye sormaz mı?.. Aklınca beraati de bir ihtimal olarak zihinlere yerleştirmeye çalışıyor!.. Tabii A.B.D.'nin resmi devlet politikası icabi!.. Hiç unutulmasın ki, ne Amerika'da, ne İngiltere'de, ne de Almanya'da hiç bir özel basın-yayın organı devlet politikası dışında yayın yapamaz!..
O Amerika ki, Teksas Eyaleti'nin (ki bu eyaletler federal devlete kendi rızaları ile katılmışlardır) bağımsızlığı için örgüt kuran 5 kişiden üçünü vurup öldürdü, ikisini de ömür boyu hapse mahkûm etti... Daha geçenlerde bilgisayarlara "melissa" virüsü bulaştırdı diye, eline silah almamış bir gence tam 40 yıl hüküm giydirdi!..
Kalkmış, 40.000 kişinin ölümünden sorumlu bir isyancı Ermeninin "beraat" edip etmeyeceğini
soruyor!.
"BÜYÜK FENERBAHÇE TARAFTARI'NA, HAKKIMIZDA KARAR ALINMASINDAN ÖNCE BİLİNMESİNİ İSTERİM Kİ; BU BÜYÜK KULÜBÜN, BU EMSALSİZ CAMİANIN VE SİZ; BÜYÜK VE YÜREKLİ FENERBAHÇE TARAFTARININ BAŞKANI OLMAKTAN SONSUZ GURUR DUYUYORUM...

BİLİYORUM.. YÜREKLERİNİZ SANCILI.... HATTA TEDİRGİN.. 3 TEMMUZ'DAN BERİ HERGÜN DAĞLANAN YARALARINIZ KABUK BAĞLAMADI HENÜZ...

YAŞATILANLARIN ONURUNUZDA BIRAKTIĞI HASAR DAHA TAMİR EDİLMEDİ VİCDANLARDA...

AMA SİZLER; BÜYÜK VE YÜREKLİ FENERBAHÇE TARAFTARI, BİR TEK SİZ VARDINIZ MEYDANLARDA..

ONURUMUZSUNUZ, GURURUMUZSUNUZ... SİZLERİN SAYESİNDE TÜM TÜRKİYE GÖRDÜ CESARETİ... KARARLILIĞI... MÜCADELEYİ....

EN ÖNEMLİSİ SİZ VARKEN, KİMSE YALNIZ KILAMADI BİZLERİ TEK KİŞİLİK KALABALIK OLDUK TUTULDUĞUMUZ YERLERDE... SİZLERİN SAYESİNDE GÖKYÜZÜNÜ ÖZLEMEDİK LACİVERTİ SEMA YAPTINIZ HAKSIZLIKLARIN ÜZERİNE..

VE SARISI YARGICI OLDU TÜM TİRANLARIN.

KARANLIĞI TUTUKLAYIP ATTINIZ ÇUBUKLUNUN ARKASINA..

SİZ VARKEN KORKU HİÇ UĞRAMADI YANIMIZA BİR TEK DÜŞMANLARIMIZIN GÖZLERİNDE GÖRDÜK ONU..

VE HİÇ DÜŞÜNMEDİK SONUMUZU SİZ HERKESE ÖĞRETTİNİZ SONSUZLUĞUMUZU...

BİR FENERBAHÇE DESTANI YAZDINIZ.. TARİH YAZDIĞINI SANANLARA İNAT...

BİZLER BİBER GAZINDAN YORULMUŞ GÖZLERİNİZDE GÖRDÜK KARARLILIĞI YA DA TEKMELENEN BACAKLARINIZDA... ÜSTELİK KUCAĞINIZDA ÇOCUĞUNUZLA....

İNANIN EN KÖTÜ GÜNLERİMDİ .

LANET ETTİM YANINIZDA OLAMADIĞIMA.....

SİZLER ÖĞRETTİNİZ..

UÇURTMALARIN YÜKSEĞE ÇIKMASI İÇİN RÜZGARI ARKASINA ALMAKTANSA RÜZGARA KARŞI DURULMASI GEREKTİĞİNİ.

SEVGİYİ, SADAKATİ, BAĞLILIĞI SİZDEN ÖĞRENDİ TÜM TÜRKİYE..

HATTA BABALAR GÜNÜ YANLIZLIĞININ NASIL TEK KİŞİLİK KALABALIKLA KUTLANABİLECEĞİNİ GÖRDÜ..

VE FUTBOLUN PAYLAŞILAN PUANLARDAN İBARET OLMADIĞINI ANLADI HERKES...

PAYLAŞILAN BUNCA ŞEYİN YANINDA...

VOLKANLAR GİBİ PATLAYAN KOCAMAN YÜREKLERE TANIK OLDU TÜRKİYE..

SAYENİZDE....

HER KOŞULDA TESLİM OLMAMAYI, UMUDU GÖRDÜ VE FENERBAHÇENİN BÜYÜKLÜĞÜNE TANIKLIK ETTİ TARİH...

EN ADİ İTHAMLARA MARUZ KALIRKEN "AVRUPA ŞAMPİYONU" OLAN İNANCA ŞAPKA ÇIKARDI..

TÜM TÜRKİYE...." "KARDEŞİN DUYMAZ ELOĞLU DUYAR " TÜRKÜSÜNÜ HİSSETTİ HAKKIMIZ, YABANCILARIN ADALETİNE TERKEDİLİRKEN...

VE SİZLERLE MUSTAFA KEMAL'İ ÖZLEDİĞİNİ HATIRLADI TÜRKİYE...

VATANIN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜNÜ VE BİR KARIŞ TOPRAĞIN TESLİM EDİLEMEYECEĞİNİ...

ŞİMDİ.. HAKKIMIZDA KARAR VERİLMEYE GELDİ SIRA.... TÜRK ADALETİNE VE EN ÖNEMLİSİ HAKLILIĞIMIZA GÜVENİN.. KARAR NE OLURSA OLSUN, TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VEREN, CUMHURİYETİMİZİN ADI İLE BAŞLAYAN BU KURUMLARDAN SAYGINIZI ESİRGEMEYİN...

VE UNUTMAYIN Kİ BEN HEP ÖZGÜRDÜM VE SİZLERİN SAYESİNDE BİRGÜN BİLE TUTUKLU KALMADIM. BİR İNSANIN YAŞAYABİLECEĞİ HER TÜRLÜ ONURU VE MUTLULUĞU YAŞADIM SAYENİZDE...

HEPİNİZE SONSUZ ŞÜKRANLARIMI SUNARIM..

BANA BU ONURU BU GURURU YAŞATTIĞINIZ İÇİN....

HEPİNİZE SAYGILARIMI SUNARIM, BANA BU SAYGINLIĞI YAŞATTIĞINIZ İÇİN..

AMA BU SEVDA BİTMEZ..

VE BİLİNMELİDİR Kİ..

BUGÜN BURADA VE HER YERDE OLDUĞU GİBİ YARIN ÇAĞLAYAN'DA DA SON SÖZÜMÜZ "FENERBAHÇE"...
DÜNYA YIKILIR...

Ucube süreç tamamlandı.
Bundan sonrası Fenerbahçe tufanı.
Biz rüzgarı estirirken, taşlar yerinden oynayacak ve asıl yerine oturacak.
Öyle seneler sonra da değil, ben diyeyim üç vakte, ama dayanamazlar 5 dakika.
Toz duman gırla gidecek, sonra da yere inecek.
İndiğinde, kelepçe Fenerbahçe’nin bileklerinde değil, Fenerbahçe’ye uzanan ellerde olacak.

Şu kısa süreçte, bebesinden-abisine, abisinden-babasına, babasından-imamına, imamından-yamuğuna, yamuğundan-paraleline, lobisinden-liboşuna, fitnesinden-fesatına, uefasından-fifasına, herkes üzerimize gelecek.

Sen Fenerbahçeli!
Dün öyle bir durdun ki; memleket ayakta kaldı.
Yine dünkü gibi duracaksın, duracaksın ki; geldikleri gibi gitsinler.

Sen Fenerbahçeli!
Sakın haaa üzülme. Bugün senin öldüğün değil, Kocaman bir yüreğin müjdelediği; “gerçeklerin kötü huyunu” gösterdiği gün.

Sen Fenerbahçeli!
Dik dur, eğilme.
Sıkı tutun, sım sıkı sarıl.
Gözünü dört aç, tek ve net gör.
İmamlara boyun eğme ama safları da gevşetme.
Arkayı dörtle, tribünü doldur.
Mazlumla yolcu ol.
Samanyolu'nda hancı.
Haykır işte sevdanı: Biiir şaaarkısın seeen...
Omuz omuza ver ki; sesin daha bir gür çıksın: Öömür boyuu süreceeek...
Küskünlüğünü unut, halkayı bozma, geniş tut.
Kurduğun halka Fenerbahçe'dir, Fenerbahçe halktır, hatırlansın.
Tuttuğun tempo haktır, "iki ayda unutulur sandık" diyen kulaklarda yankılansın:Duudaaklarımdaaan, yıllarcaa düşmeyeceeek...

Herşeyden önemlisi…

Sakın korma!
Bak; Ali İsmail korkmadı.

Sakın bırakma!
Bak; Burak, Mümtaz amca, Selçuk abi, Serkan abi bırakmadı.
İhsan teyze hala daha bırakmıyor.
Aziz başkan, İlhan bey, Şekip bey, idam sehpasında zerre esnemiyor.

Yahu, Lefter çubukluyla dolaşıyordur öteki diyarda.

Siz!
Gücünüz yetiyorsa çıkarın formasını.
E işte kupa duruyor müzemizde.
Gözünüz kesiyorsa uzatın elinizi.

Yok, anlatamadık bir türlü.
Kara deryaların Fener’i; gece yol, gündüz gün gösterir.
Yele eğilmez, dalgaya yıkılmaz.

Korkmaz, ULAN, Korkmaz!

Fenerbahçe korkmaz, Ali İsmail Korkmaz.

Asırlık çınar, sonsuza kadar sarsılmaz, devrilmez ve yıkılmaz.

Devran döner, evren döner, dünya yıkılır
Ammaa...

FENERBAHÇE YI-KIL-MAZ!



HAKAN HANOĞLU

Merhaba. ben 27 yaşındayım, adım B. evde oturmayayım diye 5 yaşında anaokuluna başladım. Evde oyun oynasam ya da doya doya televizyon izlesem ya da en güzeli sabahtan akşama kadar mahallede koştursam da olurdu ama anaokulu diye bir kurum vardı ve ailem oraya yolladı. Yine ben 5 yaşında sıkıntıdan okuma yazmayı çözmüştüm ama ilkokul diye bir şey yaratıldığı, beş yıl boyunca çocukları oyalamak için bir bina yapıldığı için oraya gönderildim. İlkokul birinci sınıfı bitirdiğimde basit bir şekilde matematik anlatmayı beceremeyen babam sayesinde iki bilinmeyenli denklem çözebiliyordum. İlkokulun beş yılı boyunca acayip sıkıldım. Bu beş yılda defalarca dizimi kanattım, blok flüt çalmayı öğrendim, bir kere gözümü yardım, kabakulak ve su çiçeği geçirdim, düzgün olmayan yazımı bir türlü düzeltemedim. Onun dışında çok sıkıldım. Bir de evde ailemin dinden hiç bahsetmemesi fakat okuldaki çocukların sürekli "Allah karanlıktaki karıncayı bile görür" demesi yüzünden paranoyak oldum. Bir ara babamın düşüncelerimi okuyabildiğini düşünüp yaramazlık yapamıyordum. Ha bir de ilkokul beşte hareket enerjisinin ısı enerjisine dönüşümünü anlatmak için kaydıraktan kayan ve poposu yanan çocuk örneğini verdiğim için dayak yedim. 
İlkokul dört ve beşinci sınıflarda Anadolu Lisesi sınavına hazırlandım. Çünkü iyi iş bulabilmek için iyi üniversiteye gitmek, iyi üniversiteye gidebilmek için de iyi liseye gitmek gerekiyordu. Çocukluğumu ders çalışarak geçirdim. İlkokuldan sonra hazırlık okudum. Bak o güzeldi. Sonra ortaokul ve lise. Bozulmayan sırayla ve aynı kelimelerle Selçuklular, Osmanlı ve cumhuriyet tarihleri öğrendim. Liseden mezun olduğumda ikinci dünya savaşı hakkında hiçbir şey bilmediğim gibi birinci dünya savaşı da benim için bir Sırp milliyetçisinin Frand Ferdinand'ı öldürmesinden ibaretti. bol bol dua ezberledim, saçma sapan matematik problemleri çözdüm, üçgenin iç açılarını ve dış açılarını ezberlemem yetmiyormuş gibi onyedigenin bir dış açısını hesaplayabiliyordum. Blok flüt çalmaya devam ettim. Sandıktan takla attım. Mercekte kırılan mum ışığının iz düşümünü buldum filan. Bunlar hep iyi bir üniversite ve akabinden gelecek iyi iş hayatı, bol para içindi. 
Hayatımın en ergen yıllarını ders çalışarak geçirdiğim için manyak bir ergen oldum. Çılgın gibi test çözdüm. trigonometri, türev, integral öğrenmeye çalıştım. Beceremedim çünkü çok sıkılıyordum. Üniversiteyi kazandım. İlerde iyi bir iş bulabilmek için anorganik kimya dersini geçmem gerekiyordu ve bunun için periyodik cetveli ezberledim. Sonra sülfürik asitle elimi yaktım. Bir keresinde organik kimya laboratuarında astım krizim tuttuğu için profesörden azar işittim. Haklıydı, astımım varsa niye bu bölümü okuyordum? Ama kimya bölümünde ne okunur, kimya mezunu ne iş yapar bilmeden o bölüme girmiştim işte. Zar zor mezun oldum üniversiteden, tca siklusunu ve karbondioksitin molekül orbital şemasını çizmeyi ezberleyerek.
Yaşım 24'ü bulduğundan artık ne iş yapmak istediğimi biliyordum ve yüksek lisansa başladım. Genetik bölümünü kazandım, kanser çalışmak için heyecanla okula gittim tezlerin dağıtıldığı gün. Maya çalışması verdiler bana. "Kanser?" dedim, "maya da iyidir" dediler. Yüksek lisansı bıraktım.
İş aramaya başladım sonra. İstanbul'da 1+1 bir ev ve sadece elektrik faturasını karşılamaya yetecek işler teklif ettiler uzunca bir süre. Halbuki ben 24 yaşıma kadar iyi bir iş bulabilmek için Franz Ferdinand'ı, tca siklusunu ezberlemiştim. blok flüt bile çalmıştım! bari doğal gaz faturamı da ödeyebilseydim!
Bir süre sonra tüm faturalarımı da ödeyebileceğim bir iş buldum. Çünkü hak etmiştim bence. en çok sandıktan takla atarken haketmiştim! iki yıl oldu. İki yıldır Allahıma çok şükür faturalarımı ödüyorum. İki yıl oldu, iki yıldır mobbing yaşıyorum. İki yıl oldu, iki yılda defalarca hıçkıra hıçkıra ağlayarak çıktım ofisten. İki yıl oldu, iki yıldır nefret ederek geliyorum işe.
Merhaba, ben B. birkaç ay sonra 28 yaşımı bitirecek ve 29. yılımdan gün almaya başlayacağım. 5 yaşından beri iyi bir iş bulabilmek için saçma sapan işler yapıyorum, ama mutsuzluktan ölüyorum. Bem badminton oynamayı öğrendiğim hem de ikinci dil olarak öğrenmeye çalıştığım almanca ile "ich bin acht un zwanzig jahre alt" demeyi becerebildiğim halde hayatımın 2/7'sinde geç uyanabilmek ve kahve içmeye gidebilmek için hayatımın geri kalan 5/7'sinden nefret ediyorum.
Merhaba, intihar edelim mi?

Ekşisözlük yazıları || 2013








Yahudiler gülüyorlardı..
Şaka yaptığımızı düşünüyorlardı..
Artık gülemiyorlar..
Durumun ciddiyetini kavradılar..


Millet ve ondan ölesiye nefret edenlerin arasındaki kavga, farklı görüşleri olan partilerden besleniyordu..
Küçük ve vatansız bir uluslararası hizip milletleri birbirine kırdırıyor ve asla barış istemiyorlar..

Bu insanlar bugün burada yarın başka bir yerde yaşayabilen, sahip oldukları, doğup büyüdükleri belli bir toprakları olmayanlar, bugün Berlin'de yaşarlar, yarın Brüksel'de sonraki gün ise Paris'te ve tekrar Prag'da, Viyana veya Londra'da..

Bunlar her yerde kendilerini evlerinde hissederler. Bunlar uluslararası bir topluluktur. Çünkü "iş"lerini dünya çapında yürütürler..

Fakat milletimiz bu topluluğa uymaz ve onların peşinden gitmez..

Çünkü milletimiz kendi toprağından ve vatanından sorumludur. Devletinin ve insanlarının hayat tarzıyla yetinir.












Hedef takım   : Fenerbahçe
Hedef Başkan: Aziz Yıldırım

3 Temmuz Operasyonu nasıl ne şekilde gelişti?

A, B hatta C planları neler?

İşte o medya şablonu;















Yazı "Fırat Dergisi" Moderatörlerinden. İnsan okuyunca; "Biz 90'larda ölmediysek daha da ölmeyiz." dedirten cinsten.

80'li - 90'lı yıllarda mı çocuktun?
Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? 

1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu. 

2.- Ön koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi. 

3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı.

4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu…

5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.

6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu…

7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.

8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz …

9.- Okul öğlen bitiyordu… Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.

10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.

11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı - çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak …

12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk… aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.


13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!

14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!

15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.

17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz , başarılarımız , görevlerimiz vardı …ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.

Soru: Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık?

Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik?
Sen de bu jenerasyondan mısın?

Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar "fakat" bizler çok güzel ve mutlu yaşadık.


Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, bugün düzenlediği basın toplantısında kulüple ilgili çıkan başkan adaylığı haberlerine açıklık getirirken CAS süreciyle ilgili de basın mensuplarına bilgiler veriyor.

Martens Hukus Bürosu'ndan Yunan avukat Andreas Zaglis'in de katıldığı toplantıda Aziz Yıldırım başkan adaylığı konusunu bugün konuşmayacaklarını belirtti.

İşte Aziz Yıldırım'ın spor medyasının önde gelen isimleriyle birlikte yaptığı toplantıdaki konuşmaları:

CAS DAVASI NEDEN ÇEKİLDİ?

"Şenes Bey'e İsviçre'deyken Tolga Beyl'le Şekip Bey gittiler. Kendisine Infantino'nun yazdığı mektubu götürüp, verdiler. Süreci anlattılar. 'Bu olamaz. Bu davanın yeniden açılması olamaz' dedi. Bununla ilgili Şekip Bey'de telefon kayıtları var. Bu bir oyundur, oyun oynanıyor, oyun devam ediyor. Yani 'Platini bana çok baskı var' diyor. Baskı kimden geliyor diye sorduk. Ben sordurdum. 'Kimden geliyor bu baskı, hükümetten mi, federasyondan mı?' 'Hayır' O zaman baskı nerden geliyor? Açıklamalı bunları. Burada biz CAS davasını niye çektik? Biz Fenerbahçe olarak, CAS davasını niye çektik? Kim çektirdi bize? CAS davasını bize Şenes Erzik, en yetkili geldi, anlattı bir şeyler, kime anlattı, federasyona anlattı. Federasyondaki kişiler de Şenes Bey'le gidip birşeyler anlattılar. Bu ülkenin iyi niyetli başbakanına gidip konuştular. Aldıkları karar gereği bize, ben hapisdeyken CAS kararını çektirdiler. Geldiler bana da anlattılar, niye çekiyoruz diye, telefonda da tam anlatamıyorlar. Hem ülke hem de Fenerbahçe'nin menfaatleri olacak. Şenes Bey, şimdi TFF'ye neden sormuyor 'Niye çektirdiniz' diye. 'Önemli olan 2020, şu bu' dediler. Benim şahsi davamı da çektirdiler. Rica ettiler, şahsi dava açmıştım Platini'ye. Türkiye'ye giremiyordu, çektirdiler. Medya olarak niye sorgulamıyorsunuz bunları, hep bizi sorguluyorsunuz. Türkiye'de herkes temizdir, Aziz Yıldırım ve üç tane arkadaşı kirli. Türkiye'de şikeyi biz mi çıkardık? Bağırıyorlardı, teşvik Anadolu kulüplerinin gelir kaynağı diye. 2011'de teşvik ve şike suç muydu? UEFA'da bütün bu konuştuklarımız var, bilin yani. Siz hepiniz polisin verdiği fezlekelerle bize saldırdınız."

"Aziz Yıldırım Kıbrıs'a kaçıyordu. Ben buradayım, kaçtım mı?
Aziz Yıldırım ve arkadaşları Emenike'ye verdiği para sayarken görüntüleri vardı. Nerede?"

"SAVCILARA YAPTIKLARI İŞTEN ÖTÜRÜ AHLAKSIZ DEMEDİM"

"Üç gün önce bizim 12 numara bazı savcı ve hakimlerin F.Bahçe formasıyla bizim arkadaşlarla oynadıkları maçtan kesitler yayınladılar. Hangi gazeteler bunları yayınladı? Biz onlara bazı şeyleri dostluk gereği söyledik. Mahkemedeyim şu anda mahkemeye gidip geliyorum. Ahlaksız dedim diye. Öyle söylüyorlar. Ben benle olan ilişkilerinden dolayı söyledim, görevlerinden dolayı değil. Niye bir tane gazete yazamıyor, korkmayın beyler korkmayın. Devir değişir. Herhalde kimse baskı yapmıyor. Hakim, savcıdan niye korkuyorsunuz yahu? Her şeye cevap vereceğim burada. Mahkeme yapacağız. Soracaksınız şu maçta şike yaptın mı? Ben ve arkadaşlarım da korkmadan açık ve net cevaplayacağız. Bu dava bir şike davası değil. Bu dava siyasi bir davadır. Ben ne hapisten korkuyorum ne de başka bir şey. 38 yıl durumum var gider aslanlar gibi yatarım."

"Aziz Yıldırım tekrar CAS davasının çekilmesiyle ilgili 'Siz sebebini sordunuz mu?' sorusuna da "Bize Fenerbahçe menfaatleri için dediler. Sizin UEFA'yla sorununuz var. Demek ki UEFA'yla ilgili birşeyler yapacaklar. Detayını konuşamadık" yanıtını verdi."

"BANA ERGENEKON'UN KASASI DEDİLER"

"Benim telefonlarımı dinlemelerinin amacı; beni Olgun Peker üzerinden Sedat Peker'e oradadan da Ergenekon'da bağlayacaklardı. Bana Ergenekon'un kasası dediler. Çünkü oraya bağlayacaklardı."

"BEŞİKTAŞLILAR'IN ŞİKE YAPMADIĞINA KENDİM KADAR EMİNİM"

"Bu şike davası olsa Trabzonspor Başkanı örgüt lideri olurdu. Başbakana hakaret ediyor. Beşiktaşlıların şike yapmadığından kendim kadar eminim. TV programları hakaret dolu. Kendimi zor. Tutuyorum ailem var. Bu hakaret edenlere karsı sokağa çıkamayacak, karsılarına çıkamayacak biri değilim. O yürek bizde var"

"Yargıtay devam ediyor diye henüz konuşmadık. Bizim dışımızda bizimle ilgili olmayan bilgiler dolaşıyor. Başkan adaylığım ile ilgili konuşmayacağım. 3 Kasım günü bile listeye isminizi yazıp aday olabilirdiniz. Yasal engeli olmayan herkes aday olabilir. Ama başkan Aziz Yıldırım olamaz yazamazsınız. Bunu kimse yazamaz. Fenerbahçe başkanı atamayla gelmez. Günü geldiğinde karar verip aday olacaksam söyleriz. 15 yıllık başkanlığım benim için onur madalyasıdır. Başbakan da sandık diyor. Siz başbakana aday olma diyebilir misiniz?"

“ŞENES BEY'İN ŞEKİP MOSTUROĞLU'NDA SMS'İ VAR

"UEFA, Infantino’nun mektubu iç yazışmadır diyor. Ben CAS’ta 45 dakika çıktım anlattım. Bu iç yazışma değil bir tehdittir dedim. Asbaşkanın Şenes Erzik’in ülkesinin olduğu bir ülkeye bu yazı gönderilirse bu tehdittir dedim. Biz şikeyi anlayamadık da anlatamadık da. Polisin yaptığı çökertme sistemi ile hareket edildi. Benim ile ilgili tek bir tape çıkartın her suçlamayı kabul edeceğim dedim UEFA’ya. Şekip Mosturoğlu ve Deniz Tolga Aytöre Şenes Erzik’e gittiler. Şenes Bey istediği televizyona istediğiniz yere geliriz. Biz ne söyleyeceksek söyleriz. Şekip Mosturoğlu’nda SMS’i var. Şenez Bey SMS atmış."

"FATİH TERİM, TFF BAŞKANI OLABİLİR"

"Bunlar hep spor programlarında konuşuluyor. Saygın bir program yok, iftira ediyorlar, ortamı geriyorlar. (Bir gazetecinin sorusu üzerine) Fatih Terim, TFF Başkanı olabilir. Ben niçin bundan rahatsız olayım? Seçim var, katılır, delegeler seçerse olur. Bu işi yapabilecek bir insan. Ortamı basından bazı kişiler geriyor. Olmayan sıkıntı, varmış gibi gösteriliyor."

"SOW KOŞMAZSA OYNAYAMAZ"

"Ersun Hoca, Sow'u oynatmıyor. Çünü Sow, onun istediği kadar koşmuyor. Ramazan'da oruç tutan Türk çocuklar da vardı, onlar çıkıp oynadı ama Sow oynamadı. Ersun Yanal, bütün futbolcuların en az 12 km koşmasını istiyor ama Sow 9 km koşuyor. Bu yüzden kadroya alınmadı. Gerekeni yaparsa, hoca onu oynatır."

"UEFA ÇELİŞKİLİ KONUŞTU"

"Genel Sekreter Infantino'nun mektubu, verilmiş bir söz anlamına gelir. UEFA, bu mektubu onların önüne getiremeyeceğimizi söyledi. Ben de onlara 'Bu, bir tehdittir' dedim. Şenes Bey'in asbaşkan olduğu bir kurumun genel sekreterinin yazdığı bir mektubun geçerliliğinin olması gerektiğinii ifade ettim.
"'TFF, sizi Avrupa'ya gönderseydi, biz kabul ederdik' diyorlar. Beşiktaş, Avrupa'ya gitti. Onların yöneticileri neden ceza aldı, neden istifa ettiler? UEFA'nın söyledikleri çelişkili."

Kaynak: Gazetevatan

Ezan okunuyor.

Rihanna söylüyor. 
Olimpiyat tanıtım filmimiz bu. Televizyonlarda yayınlanıyor. İnternette var, izleyin lütfen... Kızlı-erkekli dolaşıyorlar. Kızlı-erkekli parkta oynuyorlar. Kızlı-erkekli müze geziyorlar. Kızlı-erkekli alışveriş yapıyorlar. Kızlı-erkekli çay içiyorlar. Kızlı-erkekli Boğaz kenarındalar... Kızlı-erkekli tekneye biniyorlar. Dalgalı, düz, kıvırcık. Hepsinin saçı açık. Tekneye binen kız, mini etekli. Sanırsın, Los Angeles’tır. Siyah Amerikalı bile var. Nerde türbanlılar kardeşim? Yok mu İstanbul’da hiç türbanlı? Neden koymadınız tanıtım filmine? Benim başörtülü bacım, benim başörtülü bacım diye oy toplamayı biliyorsun... Utanmıyor musun başörtülü bacını saklamaya? Başörtüsünden mi utanıyorsun yoksa? Kızlı-erkekli bankta oturmayı hoş karşılamam diyeceksin... Memleketi dünyaya tanıtmak için çapulcu’lara sarılacaksın, öyle mi? Başörtülü bacım üniversiteye giremiyor, başörtülü bacım TBMM’ye giremiyor diye mağdur ayaklarına yatacaksın... Kendi ellerinle hazırladığın tanıtım filmine, başörtülü bacını sokmayacaksın, öyle mi? Ayıp mıdır türbanlıları göstermek? Yoksa, bu senin yaptığın mı ayıptır? 

Ayrıca...

Ezan okunurken konserlerin sesini kısmayana dinsiz diyeceksin... Sonra da, ezan’a Rihanna’yla vokal yaptıracaksın... Müezzin midir Rihanna? İçinde rakı” geçiyor diye ‘Vardar Ovası’nı yasaklayacaksın. İçinde extasy geçen Rihanna şarkısıyla Türkiye’yi tanıtacaksın öyle mi? 2020’yi verirler mi bilmem ama, “takiye olimpiyatı” yapsalar, banko bunlar alır.


Yılmaz ÖZDİL || Hürriyet


Arapça’yı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir:

“Arap Bedevi kadınları ellerinde tefler, yanık sesle türküler söylüyorlardı. Türkülerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının, haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam içinde anlatılıyordu.

Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsusa Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vaziyetinde olan Anadolu’nun aslan yapılı Osmancık Taburu’nun erlerinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken gözyaşları şıpır şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere:

- ‘Oğlum ne ağlıyorsun?’ diye sordu.

Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi:

- ‘Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor…’

Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor:

-’Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil gözyaşlarıni demiştir..''

Tarih: 18 Haziran 2005

Mehmet Demirkol ile Ribery transferinde gözden kaçanlar..


 L’Equipe 7 Mayıs’ta yazdı 

      Tarih 7 Mayıs 2005. Marsilya’nın Ribery’le anlaştığı haberi ajanslara düşmeden tam 37 gün önce. Günlük Fransız spor gazetesi L’Equipe’in “Marsilya Ribery’le ilgileniyor'' başlıklı haberi şöyle:
      “Marsilya Kulübü’nün transfer pazarındaki yeni hamlesi Galatasaray’ın orta saha oyuncusu Franck Ribery. Ümit Milli oyuncu İstanbul kulübüne, geçtiğimiz kış transfer döneminde, Metz’e katıldıktan 6 ay kadar sonra, 2 milyon Euro karşılığı imza atmıştı. (Bonservisten bahsediyor) Olympique Marsilya transferi mümkün olduğunca çabuk bitirmek istiyor. Ancak Galatasaray 6 milyon Euro’nun altında bir fiyatı kabul etmiyor.'' Daha sonra kulislerde konuşulan ise 7 milyon Euro’ya kadar çıkıldığı.
      
     Öztürk’ün bürosunda pazarlık!

      Bu haber Mayıs’ın ilk haftası Marsilyalı yetkililerle -yönetici ve Ribery’yi Türkiye’ye getiren- Adnan Öztürk’ün İstanbul’daki bürosunda yapılan görüşmenin ardından gazetede yer alıyor. O zaman henüz Galatasaray Ribery’nin bonservisini Metz’den almış değil. Ancak sözleşmede bonservisi alma önceliği Galatasaray’a tanınmış. Kısa bir süre sonra Metz’e zamanından önce gerekli ödemeler yapılıyor ve bonservis alınıyor. 1 hafta önce 7 milyon Euro teklif edilmiş bir oyuncu için Metz sözleşmede yer alan 2 milyon yerine 1.9 milyon Euro’yu kabul ediyor. Bir sonraki transferden alacağı olan yüzde 20 yerine yüzde 11 almayı da...
      
     Hagi neler söylemişti?

      Bu dönemde Ribery’nin aklının karıştığını Hagi bizzat söylüyor ve bu haber Süper Taktik’te Halil Özer’in imzasıyla yayınlanıyor. Sonra Hagi gidiyor, Galatasaray Gerets’le anlaşıyor. Yeni sezon için takımda planlama başlıyor. Kalacaklar, gidecekler.
      Tam bu sırada takımın en önemli, en çok ve yüksek parayla talep alan oyuncusu, Galatarasaylı yöneticilerin neredeyse İstanbul’dan daha hakim oldukları bir toprakta kayboluyor. Ve sonra onu istediği bilinen kulübe imza atıyor. Açıklaması da şu:
      “Ben artık milli takımda oynamak istiyorum ve Fransa’da büyük bir kulüpte göz önünde olmam lazım. Karım (Marsilyalı) hamile ve burada olmak istiyor'' Bu hikaye her şeyi anlatmıyor biliyorum. Boşluklar var. Ve ancak şu soruların cevaplarıyla bu boşluklar dolar. Cevap veren olur mu bilmiyorum tabii!
      
     İşte o sorular...

      1- Ribery Galatasaray’dan ayrılmak istediğini yöneticilere söyledi mi? Çünkü imza sonrası “Çok mutluyum ve bu transferi istedim'' dedi.
      2- 7 milyon Euro’ya Galatasaray’ın ihtiyacı var mı?
      3- Metz nasıl oldu da indirim yaptı?
      4- Bu paraya rağmen Galatasaray bu transferi taraftara anlatabilir miydi?
      5- Gerets’in Ribery raporu nedir?
      Bu soruların devamı olduğunu söyleyerek bitiriyorum. Sizi Sabah’tan Yılmaz Özdil’in dünkü yazısıyla baş başa bırakarak...
    
  (Not: Yılmaz Özdil’in vardığı sonucun doğru olduğunu düşünmüyorum. Zaten Adnan Öztürk henüz istifa etmedi. Ama Özdil’in verileri kesindir.)
      
     
    Yılmaz Özdil’in yazısı...

     
"15 gün once yazmıştım:
      Ribery kim? Metz’in Galatasaray’a ikram ettiği futbolcu.
      Metz kim? Sponsorluğunu Sollac isimli firmanın yaptığı Fransız Kulübü.
      Sollac kim? Fransız şirketi Arcelor’un Türkiye’deki ayağı.
      Arcelor kim? Erdemir’i satın almak isteyen Fransız çelik devi.
      Erdemir kim? Sollac isimli firmanın yüzde 25’ine sahip olan ve özelleştirmeyle satılacak olan Türk çelik devi.
      Sollac kim? Murahhas Azası Adnan Öztürk olan çelik şirketi.
      Adnan Öztürk kim? Galatasaray yöneticisi.
      Galatasaray kim? Ribery’nin ikram edildiği Türk takımı.
      Erdemir yatırımı mı?
      Ve eklemiştim:
      Deniyor ki, Fransız şirketi Arcelor Erdemir’i satın almak istiyor, bu nedenle “sempati yatırımı'' yaptı. Galatasaray’da vücut bulan “Fransız sevgisi''ni bu örtülü amaç için kullanacaklar. Yani aslında Ribery, sadece futbolcu değil, bedeli futbol üzerinden ödenen şık bir lobi faaliyetidir.
      Bu iddia “doğrudur'' diyemem... Ama son durum şu: “Ribery gitti...''
      
     Peki neden?

      Ribery’yi Galatasaray’a Adnan Öztürk getirmişti... Erdemir’i almak isteyen Arcelor’un Türkiye Murahhas Azası Adnan Öztürk, 15 gün önce sessiz sedasız Galatasaray Yönetimi’nden ayrıldı...''

  

 Hakan Hanoğlu tüm analizleri ve gerçekleri ortaya döktü. Bu şaklabanlığa dur demek tüm futbol severlerin görevidir. Rengin ne olursa olsun; vergi aflarıyla, şaibeli şampiyonluklarla ayakta tutulmaya çalışılan bu kulübün, aslında çoktan okyanusun dibini boylamış bir gemi olduğunu UEFA'ya gösterme vakti geldi. 

   Lütfen Hanoğlu Blog'daki bu dilekçeyi mail ve faks olarak UEFA'ya gönderin. Twitter'da boş TT'lerle ego savaşına son verip somut adımlar atın. 

   Dilekçeyi buradan kopyalayıp ya da yazdırıp aşağıdaki adreslere Almanca, Fransızca, İngilizce ve Türkçe olarak mail ve faks yolu ile ulaştıralım..


GÖNDERİLECEK ADRESLER;

media@fifa.org datainfo@fifa.org 
webinfo@fifa.org discipline@uefa.ch ;
info@uefa.com ; contact@uefa.com 
gianni.infantino@uefa.ch michel.platini@uefa.ch ;
contact@fifa.org ;  discipline@uefa.ch


MEDYA OPERASYONU;

direzione@quotidiano.net segreteria.redazione.milano@monrif.net ; 
online@quotidiano.net ;
assistenzatecnica@class.it 
amministrazione@altrimedia.it servizioclienti@republica.it ;
derclub@diepresse.com online@welt.de 
syndication@sueddeutsche.de ; juergen_kremb@yahoo.com ;
letters@nytimes.com yourpics@bbc.co.uk ;
jemima.kiss@guardian.co.uk editor@sundaytimes.wnl.lk 
dtletters@telegraph.co.uk ; mirrornews@mgn.co.uk 
talkback@the-sun.co.uk mbentley3@bloomberg.net ;
bholland1@bloomberg.net marc.champion@wsj.com 
sabrinat@nytimes.com ; charles.arthur@guardian.co.uk 
jason.deans@guardian.co.uk ; stephanie.pertuiset@afp.com ; 
colin.droniou@afp.com


UEFA FAKS:  +41 848 01 2727